Eğer şair gözlüyseniz kendi şiirinizi de mutlaka bulursunuz. Bu şiir, sizin kendinize has ritminizi yansıtır ve herkes sizi o ritimle tanır. O ritim ki Fransız yazar Gilles Deleuze’ün de belirttiği gibi insanın evrene, kaosa verdiği yanıttan meydana gelir. Fransız yazar ve şair Jacques Prevert’in üslubu, kıvrak dili de evrene verdiği bir yanıt, bir ritimdir. Türkçe’de en çok ”Geçen Yılda Geçen Yılı Yaşadınız mı?” şiiriyle bilinir. Yazımız bittiğinde Can Yücel’den Orhan Veli’ye değin yapılan çevirileriyle ülkemiz sınırlarına da giren şairi ”İyi ki tanımışım” diyeceksiniz.
1. Tanıtıcı bir biyografi ile giriş yapalım
Jacques Prevert, 4 Şubat 1900 yılında, yeni yüzyılla beraber Paris yakınlarındaki Neuilly-sur-Seine’de doğar. Suzanne ve André Prévert’in ikinci oğludur. Sanat dünyasına girişi de eğitim hayatıyla beraber başlar: Babası 1907 yılında onu okul ve tiyatroyla tanıştırır. Çevresinin deyimiyle ‘’oldukça isyankar bir genç’’tir. Babası André Prévert, Office Central des Pauvres de Paris (Paris Yoksulluk Ofisi) için çalışırken işi gereği şehrin yoksul kesimlerine de sıklıkla gider. Bu ziyaretlerine oğlunu da götürmesi, şairin işçi sınıfını yakından tanımasına ve onlara sempati duymasına olanak sağlar. 1921 yılında askerlik görevi gereği İstanbul’a gönderilerek ülkemizde de kısa süreli bir hayat sürer. Daha sonraları sürrealist harekete yakınlaşmaya ve bu akımın sanatçılarıyla tanışmaya başlar. Yaşadığı dönemde de değerini bilinen bir yazar olur: Aşkları, inişli çıkışlı kariyeri ve eserleriyle Jacques Prevert Fransız edebiyatının en önemli senarist ve yazarları arasındadır.
2. Bohem ve isyankâr hayatın kapıları aralanır
Jacques Prevert, 1920 yılında Doğu Fransa’da askerlik yaparken ileride sürrealist bir ressam olacak olan Yves Tanguy ile arkadaş olur. Bir sene sonra yerleştiği İstanbul’daysa büyük yazar Marcel Duhamel ile tanışır ve yakınlaşırlar. Üçü de 1900 doğumlu olan bu sanatkarlar, ordu disiplinini üzerlerinden atmaya oldukça heveslidirler. Hatta Türk gazeteci ve yazar Hıfzı Topuz’un iddiası odur ki; Prevert İstanbul’u çok sever ve işgal askeri görevini üstlenecek bir insan olmadığını belirtir. 1922’de Paris’e dönerek bohem ve asi bir hayatı seçerler: Bir otel yöneticiliğinde bulunan Marcel Duhamel, Prevert’e konforlu bir konaklama sağlar. Yazar burada arkadaşı Yves Tanguy ile beraber sinema, tiyatro ve partilere takılır.
3. Sürrealist hareketin fitili ateşlenir
Dilimizce ‘’gerçeküstücülük’’ olarak bilinen sürrealizm, temel sanat normlarını yıkmak isteyen Dadaizm’den etkilenir. Sürrealist Manifesto’yu hazırlayan ve akımın kurucusu kabul edilen şair Andre Breton’a göreyse bu akım, bilinç ile bilinç dışının birlikteliğinden meydana gelir. Bu akımın üyeleri; Freud’un kuramından da etkilenerek insanı yönlendirenin bilinç dışı olduğunu ve bu bahiste aklın hiçbir değerinin olmadığını savunurlar. Bu da ister istemez yerleşik düzene olan karşıtlığı beraberinde getirir. 1924’te Paris’teki Rue du Château, sürrealistlerin buluşma noktası olur ve Jacques Prevert de bu yıllarda grubun aktif bir üyesi haline gelir. Şairin bu dönem şiirlerinde sürrealist hareketin etkileri görülür.
4. Sürrealizmden senaristliğe doğru yolculuk başlar
1928’de Jacques Prevert; bu kışkırtıcı ve sarsıcı akımın önemli temsilcilerinden biriyken bir şey olur: Hareketin kurucu üyesi Andre Breton ile ‘’liderlik’’ konusunda araları açılan ve onu sert bir şekilde eleştiren Prevert, bu ittifakı sonlandırır ve gruptan ayrılarak kendi yoluna devam etme kararı alır. Bu yol; 1932 yılında fabrika, miting ve sokaklarda oyunlar sergileyen Groupe Octobre’da çalışmak olur. Komünist Parti’ye bağlı işçi tiyatrosu şirketi Groupe Octobre’da toplumsal temalı mizahi oyunlar yazmaya başlar. İlk gençliğinden bu yana aykırı tutumuyla bilinen Prevert, yazdığı oyunlarla artık eylem safhasına geçmiş olur.
5. Fransız sineması, Jacques Prevert’in kalemiyle tanışır
1930’ların ortasında Prevert, büyük bir senarist ve diyalog yazarı olarak gelişmeye başlar. Dönemin Fransa’sının önde gelen film yapımcılarından Jean Renoir ile birlikte çalışır ve 1935 yapımı Le Crime de Monsieur Lange’yi birlikte yazarlar. Ayrıca film yapımcısı Marcel Carné ile ‘’Jenny’’ filminde çalışmaya başlar. Bu süre boyunca karısı Simone ile ayrılan yazar ve Jacqueline Laurent’e aşık olur. Sanatının doruklarına ulaşırken yazarın aşkları da çalkantılı hikâyelere gebedir artık. Büyük bir sanat üreticisi olmaya başlayan Prevert, Carné ile sıkı bir işbirliğine girer. 1937’de Drôle de Drame (Tuhaf Oyun), bir sene sonra Quai des Brumes (Sisler Rıhtımı), onu takip eden yılda da Le Jour se Léve (Son Ümit) ile Fransız sinemasında şiirsel gerçeklik tarzını yaratırlar.
6. İkinci Dünya Savaşı şairin hayatında da yeni bir dönemi aralar
Nazi Almanyası 1940’ta Fransa’yı işgal ettikten sonra, Prevert yeni sevgilisi Claudy Carter ile birlikte Fransa’nın güneyindeki Saint-Paul-de-Vence’e yerleşir. Bu yıllarda diyalog yazarı olarak filmlerde çalışmayı sürdürür. Özellikle de tarihsel dramaların Alman işgalci makamlarını ve güney Fransa’nın sansürünü önleme şansının daha yüksek olduğunu bilerek, çalıştığı filmleri on beşinci yüzyıl Fransız efsanesine dayandırır.
7. Büyük yankı bulan Paroles yayımlanır
Şair, kariyerinin zirvesine İkinci Dünya Savaşı’ndan hemen sonra ulaşır. Topladığı şiirlerini 1945’te ‘’Paroles’’te yayımlar. Kitap Fransa’daki bir şiir kitabı için neredeyse hiç duyulmamış 500.000 rakamlarına ulaşarak müthiş bir nicelik başarısına imza atar. Bunun yanı sıra kanaat önderlerince aldığı olumlu tepkileri, sarsıcı ve özgün diliyle Paroles, şiirdeki kalite standartlarını üst düzeylere taşır. Parisli bir şair olarak Prevert, Paris’e ve onun şöhretli mahallelerine olduğu kadar işçi sınıfına ve sömürülenlere de bu kitabında sevgi beyanında bulunur. Öyle ki Paroles kitabı, Fransız halkının günlük yaşamının bir tasviridir. Yazarın isyankarlığı, protestosu, özgürlük tutkusu kitaptaki başlıca temalardır. Bazı baladları, günümüzde de dinlenir ve Fransız müziğinde özel bir yere sahiptir.
8. Artık bir kraldır ve şöhretinin zirvesinde Paris’e döner
Şairin küçük sakarlıkları da vardır: Paris’teki Radiodiffusion Nationale ofisinde çalışırken pencereden düşer ve birkaç gün komada kalır. Bu olayın ardından ciddi nörolojik hadiseler cereyan eder. Şairin Janine Prevert’ten olma kızı Michele Prevert 1946’da dünyaya gelir. 1945’ten 1950’ye dek geçen zamanda şiir kitabı yayımlamaya devam eder ve çocuklar için yapılan karikatür gibi çalışmalarda yer alır. Kısa bir taşınma olayından sonra tekrar Paris’e dönen şair artık öylesine şöhretlidir ki, insanlar onu selamlarken şiirlerinden alıntılar yaparlar. 1960’lı yıllarda çeşitli sanat kolajları üretir. Bu kolajlar Paris ve Fransa’nın güneyinde sergilenir. Yaşadığı uzun bir hastalık sürecinden sonra Prevert, 11 Nisan 1977’de Fransa’daki Omonville-La-Petite’deki yaşama veda eder. Ölümünün ardından beraber çalıştığı yönetmen Marcel Carne, onu ‘’Fransız sinemasının tek şairi’’ olarak adlandırır. Jacques Prevert, sömürülenlerden yana tutumu, umut ve sevgiyle dolu baladları, son derece çarpıcı mizahıyla Fransız şiirinin mertebesini avuçlarının içine alarak onu daha yukarılara çıkarmıştır.
9. Sizi Jacques Prevert ile Sabahattin Eyüboğlu’nu buluşturan yere davet ediyorum
Lafı uzatmadan sizi Sabahattin Eyüboğlu’nun çevirdiği bir Jacques Prevert şiiriyle baş başa bırakıyorum:
Bir Kuşun Resmini Yapmak İçin
Önce bir kafes resmi yaparsın
Kapısı açık bir kafes
Sonra kuş için
Bir şey çizersin içine
Sevimli bir şey
Yalın bir şey
Güzel bir şey
Yararlı bir şey
Sonra götürür bir ağaca
Asarsın bu resmi
Bir bahçede
Bir koruda
Ya da bir ormanda
Saklanır beklersin ağacın arkasında
Ses çıkarmaz
Kımıldamazsın
Kuş bazen çabuk gelir
Ama uzun yıllar bekleyebilir de
Karar vermezden önce
Yılmayacaksın
Bekleyeceksin
Yıllarca bekleyeceksin gerekirse
Resmin başarısıyla hiç ilişiği yoktur çünkü
Kuşun çabuk ya da yavaş gelmesinin
Geleceği olup da geldi mi kuş
Çıt çıkarmak yok
Kafese girmesini beklersin
Girdi mi kafese fırçanla
Usullacık kapısını kaparsın
Sonra kuşun bir tüyüne dokunayım demeden
Bütün kafes tellerini teker teker silersin
Yerine bir ağaç resmi yaparsın
Dallarının en güzeline kondurursun kuşu.
Tabii ne yapraklarının yeşilini unutacaksın
Ne yellerin serinliğini
Ne de yaz sıcağındaki böcek seslerini
Otlar arasında.
Sonra beklersin ötsün diye kuş
Ötmezse kötü
Resim kötü demektir
Öterse iyi olduğunun resmidir
İmzanı atabilirsin artık
Bir tüy koparırsın usulca
Kuşun kanadından
Ve yazarsın adını resmin bir köşesine.
Alıntı