”Böyle mi olmalıydı: İnsanın mutluluğu, aynı zamanda kederinin kaynağı mı olmalıydı?”
Genç Werther’in Acıları, Johann Wolfgang von Goethe tarafından 1774 yılında ve iki haftada yazılmış mektup romandır. Goethe, bu romanı yazdığında henüz yirmi beş yaşındadır ve piyasaya çıkışının ardından ülkede intihar sayıları oldukça artmıştır; çünkü her okuyan kendinden bir parça bulmuştur mektuplarda. Artan intiharlara engel olmak için kitabın ikinci baskısından itibaren başına bir önyazı düşülmüştür. Bu dönemde bir de intiharların dışında Almanya sokaklarında Werther’in giydiği mavi frak, sarı yelek ve çizmelerin moda olduğu görülmüştür.
”Ona sahip olmuştum, duyumsamıştım o yüreği, o büyük ruhla birlikteydim ve onun yanında kendimi olduğumdan daha üstün buluyordum; çünkü onun yanında, olabileceğim ne varsa, hepsini olabiliyordum.”
Genç bir ressam olan Werther’in düşsel dostu Wilhelm’e yazdığı mektuplardan oluşan bu kitap, mektup-roman türünde bir başyapıttır. Werther’in Lotte’ye olan aşkı platonik bir aşktır, çünkü Lotte başkası ile nişanlıdır. Werther, ona kavuşamayacağını bildiği halde duygularına engel olamaz. Her an iç içedir onlarla ve bu yüzden günden günden daha da büyür aşkı.
”Tanrı’ya, onu bana bağışlaması için dua edemiyorum; ama yine de o sanki bana aitmiş gibi geliyor. Tanrı’ya, onu bana vermesi için dua edemiyorum; çünkü o bir başkasına ait.”
İçinde ne varsa mektuplara döker Werther. Aşkını, acısını, öfkesini, kıskaçlığını, çaresizliğini işler mektuplara. Sevgiyi, kıskançlığı, öfkeyi en üst düzeyde yaşar. Fakat bu, şüpheden kaynaklanan bir kıskançlık değildir, gerçeklerden beslenen bir tür çaresizliktir.
”Bütün mutluluklarımın kaynağı kendi içimde gizliydi bir zamanlar, şimdi ise bütün kederimin kaynağı gizli içimde, işte o kadar. Bir zamanlar duyumsamaların bolluğunda yüzen, adım başı bir cennetle karşılaşan, sevgisiyle bütün dünyayı kucaklayabilecek yüreği olan o kişi ben değil miyim ben artık? Şimdi bu yürek ölü, içinden hiçbir coşku yükselmiyor artık, gözlerim kurudu ve insanı ferahlatan gözyaşlarıyla artık canlanmayan duygularım, korkuyla alnımın kırışmasına neden oluyor. Çok acı çekiyorum; çünkü yaşamımın biricik coşkusunu, çevremde bana dünyalar yaratan o kutsal, o can veren gücü yitirdim; o güç yok oldu!”
Werther sadece aşkını, acısını, çaresizliğini işlemez mektuplarında hayatı da sorgular. Fark etmesek de bazı kurallara boyun eğip yaşamımızı ona göre şekillendirmemizden yakınır.
”İnsan soyu tek bir kalıptan çıkmadır. Çoğu, yaşayabilmek için günlerinin büyük bir bölümünü çalışarak geçirir ve özgürlük olarak artakalan zaman onları o kadar kaygılandırır ki, ondan kurtulmak için denemedik şey bırakmazlar. Ey insanın alın yazısı!”
Werther gün geçtikçe daha çok acı çekmeye başlar. Lotte ve nişanlısı Albert ile beraberdir hep. Her şeyden çok sevdiği kadına dokunamamak ve ona başkasının dokunduğunu görmek canını yakar.
”Bazen aklım almıyor, onu yalnızca ben, hem de öylesine içten, öylesine dolu dolu severken, ondan başka hiçbir şey görmez, bilmezken, ondan başka hiçbir varlığım yokken, nasıl olur da onu bir başkası da sever, sevebilir?”
İçinde bulunduğu çaresizlik onu giderek intihara sürüklemektedir. Lotte, Albert ile olan ilişkisine zarar verdiğini düşündüğünden artık Werther ile arasına mesafe koymak ister ve bu Werther’e kaçınılmaz sonu getirir: İntihar…
”İnsan doğası sınırlıdır. Sevince, kedere, acılara ancak belli bir dereceye dek dayanabilir ve o derece aşılırsa insan yok olur. Yani söz konusu olan, birinin güçlü ya da zayıf olup olmadığı değildir! Kendi yaşantısına ne ölçüde dayanabiliyor, mesele budur! Hem ahlaki hem bedensel anlamda. Kanımca kızgın bir ateşten ötürü ölen birine korkak demek nasıl garip olacaksa, kendi yaşamına son veren birine korkak demek de garip olacaktır.”
Yazar: Fatma EŞPEK