”Ümit kötülüklerin en kötüsüdür, çünkü işkenceyi uzatır.”
Okuduğum en muhteşem kitaplardan biri, Nietzsche Ağladığında. Ünlü Psikiyatrist Irvin D. Yalom’un ümitsizliği konu alan bu düşünsel romanı, 1880’li yılların Avrupası’nda Dr. Josef Breuer ve Prof. Friedrich Nietzsche arasında geçen tedavi sürecini konu alıyor.
Hikaye şöyle başlıyor, Nietzsche’den nefret yüklü mektuplar alan ve bu yüzden endişeye kapılan Lou Salome, Viyana’nın ünlü doktoru Josef Breuer’dan yardım ister fakat iyileştirmesini istediği şey Nietzsche’nin migren krizleri değil onu ölüme sürüklemekte olan ümitsizliğidir. Çünkü Nizetsche ona yazdığı mektuplarda intihar fikrinden bahsetmektedir. Dr. Breuer da bu yardım talebini kabul eder.
Nietzsche çok gururlu ve asla kimseden yardım kabul edemeyecek, intihara meyilli bir hastadır. Bedensel acılarını bile benimsemiştir. Ayrıca Dr. Breuer ile yaptıkları uzun görüşmeler sırasında ruhsal sorunları olduğunu da kesinlikle kabul etmez.
”Hastalığım, beni ölüm gerçeğiyle yüz yüze getirdi. Bir süre, beni genç yaşımda öldürecek bir hastalığım olduğuna inandım. Ölümün sizi tehdit etmesi gibi bir durum büyük bir lütuf: Hiç durmaksızın yazdım durdum, çünkü yazmam gerekenleri bitiremeden öleceğimi sanıyordum. Felaketle sonlandığında o eser daha büyük olmaz mı? Ölümün ağzımdaki tadı bana hem bir yön çizdi hem de cesaret verdi. En önemlisi bana kendim olma cesaretini verdi.”
Dr Breuer da o sırada yasak bir ilişkiden yeni çıkmıştır. Önceki hastasıyla olan tek taraflı duygusal ilişkisi hastasının ondan hamile olduğu yalanını uydurmasıyla son bulmuş ve Breuer, onu başka bir doktora naklederek bu meseleyi kapatmış olduğunu düşünmüştür. Ancak Bertha’yı bir türlü aklından çıkartamaz ve evliliği de, yaşadığı hayat da onu mutsuz etmeye başlar.
”Kendi yaşamını seçmemiş, yalnızca kendi kendisini defalarca tekrarlayan sahnelerin seyircisi olmuştu.”
Dr. Breuer’ın amacı, onun hastalıklarını tedavi ediyormuş gibi görünerek, aslında hastalıklarının çoğunlukla ruhsal bozukluğuna dayandığına emin olduğu Nietzsche’yi konuşturarak anlamaya çalışmaktır. Bertha’da uyguladığı bir teknikle onu sonu gelmez acılarından kurtarmaya çalışmaktadır. Dr Breuer, Nietzsche’yi konuşturmak için ruhsal bir yolculuğa çıkar, kendinden bir şeyler anlattıkça, onu da konuşturabileceğini düşünür. Karşılıklı yapmış oldukları sohbetlerle durum terse döner ve Nietzsche, Breuer’ın iyileştiricisi olur. Daha doğrusu birbirlerinin hem hastası hem de doktoru olurlar. Çünkü Breuer’ın Bertha ile yaşadıklarıyla, Nietzsche’nin Lou Salome ile yaşadıkları oldukça benzerdir.
“Hepimiz bazen birileriyle o kadar yakınlaşırız ki dostluğumuzu ya da kardeşliğimizi hiçbir şey engellemiyormuş gibi görünür; bizi ayıran küçük bir köprü vardır, hepsi o kadar. Ama sen tam bu köprüye adım atacakken sana şu soruyu sorsam: Bu köprüyü geçip bana gelir misin? İşte o anda artık bunu istemeyiverirsin; sorumu tekrarlasam öylece suskun kalırsın. o andan itibaren aramıza dağlar ve azgın nehirler girer; bizi ayıran ve birbirimizden uzaklaştıran duvarlar örülüverir önümüzde ve bir araya gelmek istesek de artık yapamayız. Ama o küçücük köprüyü düşündüğünde, sözcüklere sığmayacak kadar büyüyüverir gözünde; yutkunur ve şaşar kalırsın.”
Bu kitap ikili arasında geçen felsefe ve psikoloji yüklü sohbetler ile kendi yolunu arayan herkese bir yol haritası olacak niteliktedir.
”Yaşam planınız sizin elinizde değilse, varlığınızı rastlantıya bırakmışsınız demektir.”
Irvin Yalom’un, Nietzsche’nin hayatını ve düşüncesini anlattığı bu kitapta; Josef Breuer, Sigmund Freud, Lou Andreas-Salome kitabın yan karakterlerini oluşturur. Bu kişilerin felsefi, bilimsel, sosyal görüşleri Nietzsche ile kurgulanmış olay örgüsü içinde kimi zaman gerçek kimi zaman sadece kurgusal bir şekilde anlatılır. Romanın anlatımına, diline ve tabi müthiş kurgusuna hayran olmamak elde değil. Eğer hala okumadıysanız zaman kaybetmeden mutlaka okuyun.
”Zaman sonsuza dek doymayacak kadar açgözlüdür. Durmadan yer,yutar; ama geri verdiği hiçbir şey yoktur.”
Yazar: Fatma Eşpek