”Kimsenin yaşantısını beğenmedim; kendime uygun bir yaşantı da bulamadım.”
“O, ömrü boyunca hep ‘acele etmiş’tir; bu yüzden de hep ‘geç kalmış’tır. Sürekli bir panik vardır hayatında: Bir kitap okur, bir komedi seyreder, yorulur. Birileriyle birlikte olur, derdini anlatamaz, telaşlanır ve incinir. Küçük dertler, bir yerlere ödenmesi gereken paralar, bazı şeylerin tamir masrafları hiç eksik olmaz ve bu panik duygusuna katkıda bulunurlar. Ve hep acele edilir. Bu acele içinde ölümden mi kaçılıyordur, yoksa kovalanıyor mudur ölüm, orası pek belli değildir. Öyle bir kaçma kovalamaca oyunu işte.”
Böyle çılgınca, nefes nefese koştururken Oğuz Atay, bize hepimizin derdini anlatmak için yazmıştır kitaplarını. Ve bunları sadece sadece ama sadece 43 yıllık ömrüne sığdırmaya çalışmıştır. Tutunamayanlar, Oğuz Atay’ın ilk romanıdır. 1970 yılında TRT Roman Ödülü’nü kazanmıştır. Okuyan herkesin kendinden bir parça bulduğu bu roman sadece yazıldığı yıllara hitap etmez aynı zamanda günümüze ve hatta gelecek yıllara da ışık tutar.
”Kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım; kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım. Bana acımayın. Ben kötüyüm; sizlere karşı kötü duygular besledim içimden. Beceriksizliğimden uygulayamadım kötü düşüncelerimi. Sizleri kıskandım, küçük gördüm, bayağı buldum: bana yapılmasını istemediğim kötülükleri sizlere yapmak istedim.”
Romanın konusu şöyledir: Arkadaşı Selim Işık’ın intihar ettiğini öğrenen Turgut Özben, bu kayıbı aklından çıkaramaz, kabuslar görür, iç sesiyle yani Olric ile konuşur durur. Arkadaşının geçmişinin izini sürmeye ve Selim’in tanıdığı insanlar aracılığıyla onu tanımaya çalışır.
”Seni nereye kadar tanıdıklarını bilmiyorum. Belki de seni olduğundan çok başka türlü tanıtıyorlar bana. Kuşun, kurdun eline kaldım Selim. Bana, onları daha önce tanıtmalıydın. Onlar hakkında bir fikrim olmalıydı. Karanlıklar içindeyim. Bu insanları ne kadar sevmiş olduğunu bile bilmiyorum. Hepsi de, benim gibi, belirli bir yönüyle tanıtıyorlar seni. Bir çok Selim var ortada. Bunları nasıl birleştirsem? Bunu yapabilmek için hangi kitapları okusam?”
Selimin arkadaşları ile iletişime geçer ve onlardan dinler. ‘Selim Işık kimdir, nasıl biridir?’ gibi soruların cevaplarını bulmaya çalışır. Herkesin tanıdığı Selim Işık bambaşkadır.
”Sen öldün; ben de koridorlarda, anlamsız bekleyişlerin içinde ölüyorum. Gerçekten öldün mü Selim? Bu yalnızlık dolu koca dünyada bütün tutunamayanları öksüz bırakıp gittin mi? Bat dünya bat!”
Romanda birçok kişi vardır ama her biri aslında Selim’in hayatındaki kişilerdir ve tüm anlatılanlar Selim Işık’ı aydınlatır. Selim Işık herkes gibi değildir, düşünür, sorgular, kalıplara sığmaz. O ‘tutunamayan’dır.
“Ne gördün bütün kapıların birer birer kapandığı bu dünyada? Hangi kusurunu düzeltmene fırsat verdiler? Son durağa gelmeden yolculuğun bitmek üzere olduğunu haber verdiler mi sana? Birdenbire: ‘Buraya kadar!’ dediler. Oysa, bilseydin nasıl dikkatle bakardın istasyonlara; pencereden görünen hiçbir ağacı, hiçbir gökyüzü parçasını kaçırmazdın. Bütün sularda gölgeni seyrederdin. Üstelik, ‘daha önce haber vermiştik’ derler. Her şeyin bir sonu olduğunu genel olarak belirtmiştik. Yaşarken eskidiğini ve eskittiğini söylemiştik.”
Bir gün bir kadın Turgut’la tanışmak ister, Selim’in arkadaşı olduğunu söyler. Adı Günseli’dir. Günseli Selim’le nasıl tanıştıklarını, aralarındaki ilişkiyi anlatır. Anlattıklarıyla Selim’in tutunamayan karakteri daha çok ortaya çıkar. Turgut sonra Selim’in günlüğünü bulur. Günlüğü okudukça Selim’i intihara sürükleyen sebepler bir bir ortaya çıkmaya başlar.
”Kimse ona sahip çıkmadı. Kimse onun üstüne düşmedi. Üstüne düşülmesinden çok hoşlanırdı. Bilemediler. Bütün hayatınca konuştu. Sonunda tutunamayanlar diye bir söz çıkarabildi ortaya: bir tek kelime. Çoğul bir kelime. Unutamadığı bazı insanları birleştiren bir kelime.”
Selim’in intiharından sonra kendi benliğini sorgulamaya başlar Turgut Özben. Araştırmalarının sonunda kendinin de Tutunamayanlardan biri olduğunu anlar ve hayatındaki her şeyi, herkesi bırakıp iç sesi olan Olric ile yalnız kalmayı tercih eder.
”Sonu belirsiz bir kavgaya atılıyoruz Olric. Yanımda senden başka kimse yok elle tutulabilen. Öyle bir savaşa giriyorum ki Olric, bizi İsa bile kurtaramaz.”
Yazar: Fatma EŞPEK